30 Nisan 2018 Pazartesi
Bütün meslekler, hükmedebildiğimiz ölçüde hoşa gider, emir altına girdiğimiz sürece sevilmezler.Kişi yaptığı işi sevmeli ; sevdiği işi yapamıyorsa.Herkes birilerinin işçisidir bana göre. Çalışmak ve üretmek bedeni ve ruhu besler.İşçi bayramının hikayesini derin hissederek bu uğurda can verenleri rahmet ile anıyorum. Emekçi işçiler her birinize kırmızı gül armağan ediyorum.İşçi bayramımız kutlu olsun.Saygı ve Sevgilerimle..
29 Nisan 2018 Pazar
"İÇİNİZİ DÜŞLER VE HAYALLER MEZARLIĞINA ÇEVİRMEYİN ÖZGÜR BIRAKIN."
İçimden kuşlar göçmüyor.Ben kendi ellerimle içimdeki tüm kuşları özgür bırakıyorum bu gün. Onlar benim düşlerim ve hayallerim.Onları ne kadar derinde tutar ve içime hapsedersem orada kararıp birer birer soluksuz kalıp ölmelerini izlerimbu zamana kadar yaptığım gibi.Ve artık içimdeki tüm kuşları özgür bırakıyorum.Korkmuyorum yitirmekten...Kaybetmeyi göze almazsamiçim sonsuz düşler mezarlığına dönecek.Kaybettiklerime ağlamaktan vazgeçiyorum,bundan sonra dahi kaybetmeyi göze alıyorum,kazanmak gibi bir kaygım da yok.Ben özgür yaşamayı seçiyorum.Hayallerim özgür, ben özgürüm.Artık şimdi gerçekleştirebilirim tüm düşlerimi.Gerçekleştiremesem de gerçekleştirmek için çabaladığımı bilirim. Denedim,elimden geleni yaptım ama olmadı canım sağolsun diyebilirim. Düşlerimin ayak seslerini duyuyorum artık onlar benim kadar canlılar ve gerçekleşmeye çok daha yakınlar.En azından içimde hiç doğmamış olarak kalmayacaklar.Orada birer birer havasızlıktan ölüp beni zehirlemeyecekler.
Berat Kandiliniz Mubarek Olsun.
Kur’an’ın ilk kelimesinin “Hamd” oluşu, işe ne ile başlanacağının da göstergesidir.
Demek ki, önce hakbilirlik, Kadir kıymet bilmek, teşekkür etmesini bilmek; var oluşumuza, hiçbir şey değilken bir şey oluşumuza teşekkür, bunca nimete teşekkür. Allah'ıma şükürler olsun benim için sağladığı tüm imkanlara şükürler olsun.
Her işin başı besmele (sevgi, saygı, şefkat, merhamet) ise, besmelenin de başı teşekkür ve şükürdür.
“İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmesini bilmez.”Allah teşekkür edilmesi gereken yegane varlıktır.Çünkü herşey Ondan geliyor ve O’nunla devam edebiliyor.Ben hayat yolculuğumda tanışma fırsatı bulduğum kim varsa hakkımı helal ediyor dileklerinin kabul olması için dua ediyorum.
27 Nisan 2018 Cuma
Günümüzde moda olan “Daha” nın acı ilacı “Yeter” dir. Bu iki sözcüğün en popüler kullanılış formülü “Sana yeter, Bana daha” şeklinde olup, bu dünyamızın hızla sonunu getirmektedir. Dünyayı kurtaracak formül ise, “Bana yeter, Sana daha” söylemidir.Günümüzün moda söylemi “Daha” dır. (Kişi başına geliri daha arttırmak, daha çok çocuk yapmak, daha gösterişli bir araba, daha geniş bir ev, gibi.) Kur’an’da “Bu sözcüğü” cehennem kullanır.”Doldun mu?” Derler, cehennem “Daha, daha” der. “Daha” hiç doymaz.İslam’ın, Müslüman’lığın ruhu da “Bana yeter, Sana daha” söylemindedir.
26 Nisan 2018 Perşembe
24 Nisan 2018 Salı
23 Nisan 2018 Pazartesi
22 Nisan 2018 Pazar
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN.
Canımızdan önce gelen varlıktır çocuklarımız. Yemeğin en güzel tarafı hep onun tabağında yer alır. Sokakta oynayıp yorulmasından tutun da arkadaşlarının yediğini canı çeker ihtimaliyle harçlığımızı düşünmeden eline sıkıştırdığımızdır o.Bir leke görsek yenisiyle değiştirip çamaşırlarını en güzel sularda yıkar. Yanına uzandığımızda seyretmeye doyamayız. Sarılırsak boğulur diye korktuğumuzdur evlat..
Ben seve seve ömrümü veririm değimdir evlat.
Peki ya anne ve babası olmayanlar; onlar ne yaparlar ki?
Ben biliyorum ne yaptıklarını; ortadan kaybolurlar.
Onlara ait olmayan bir şeyi dip bucak izlerler güzel ama asla onun üzerinde uygulanmayacak film gibi.
Ona acınacak bir şey gibi bakmadan evladına yaklaşır gibi yaklaş.
Sen seçme vereceğini . Çocuğu istediklerini seçebilecek kıvama getir, ruhuna dokun yani.
Anne babasının olmadığı için değil böyle bir durumda çocuklarının başında olduğuna şükür için geldiğini ve senin sevgini kabul etmesini yalvararak dilediğini söyle.
Senin o çocuğa muhtaç olduğun gerçeğini ona hissettir yani.
“Allah başa vermesin.” deriz. Sıyrılır işin içinden yaşama devam ederiz.
Bu dediklerimi zaten yapacak olan yapıyordur. Yapmayan zaten okumaya başladığı yazımı konuyu anlayınca devam etmemiştir.
Ama sen devam ediyorsun sevgiler yüreğine..
Sevgi ile büyüme şansı olmayan çocuk senin evladına gösterdiğinin bin de birine hatır güder.
Ama zaten biz nasıl evladımızı koşulsuz seviyorsak onu da öyle sevmenin doğru olduğunu biliyoruz.
Yüreğinde yaşattığın çocuk hatırına..
Saygı ve SevgilerimleBen seve seve ömrümü veririm değimdir evlat.
Peki ya anne ve babası olmayanlar; onlar ne yaparlar ki?Ben biliyorum ne yaptıklarını; ortadan kaybolurlar. Onlara ait olmayan bir şeyi dip bucak izlerler güzel ama asla onun üzerinde uygulanmayacak film gibi.Ona acınacak bir şey gibi bakmadan evladına yaklaşır gibi yaklaş. Sen seçme vereceğini . Çocuğu istediklerini seçebilecek kıvama getir, ruhuna dokun yani. Anne babasının olmadığı için değil böyle bir durumda çocuklarının başında olduğuna şükür için geldiğini ve senin sevgini kabul etmesini yalvararak dilediğini söyle.Senin o çocuğa muhtaç olduğun gerçeğini ona hissettir yani.“Allah başa vermesin.” deriz. Sıyrılır işin içinden yaşama devam ederiz.Bu dediklerimi zaten yapacak olan yapıyordur. Yapmayan zaten okumaya başladığı yazımı konuyu anlayınca devam etmemiştir.Ama sen devam ediyorsun sevgiler yüreğine..Sevgi ile büyüme şansı olmayan çocuk senin evladına gösterdiğinin bin de birine hatır güder.Ama zaten biz nasıl evladımızı koşulsuz seviyorsak onu da öyle sevmenin doğru olduğunu biliyoruz.Yüreğinde yaşattığın çocuk hatırına..Saygı ve Sevgilerimle
20 Nisan 2018 Cuma
***BENİM ADIM:ÖKSÜZ!***
O gün, karşı komşunun diktiği çiçekli elbiseyi giydirmişti bana Babaannem. Şaşkındım ve bir o kadar da mutlu. Kendi etrafımda döndüğümde eteklerim açılıyor, bacaklarımın gözükmesi hoşuma gidiyordu.
Zıplaya zıplaya adı Fışkıran olan çeşmemizin yanına gittim. Bakracın içini bir güzel yıkayıp doldurdum. O arada yan komşumuzun oğlu Şükrü bana bakıyordu. Bu bakış farklıydı anlam veremedim. Üzerimdeki elbisenin bana verdiği mutlulukla pek de önemsemedim. Dolan bakracı aldım. Eve doğru yürürken sesler duydum. Dedemle, Babaannem birbirlerine; “Nasıl olur?”, “Nasıl yaparız?” gibi çok da anlamadığım cümleler kuruyorlardı. Bakraçtan üstüme su döküldü. Bakracı elimden yere bıraktım. Tahta merdivenlerin üçüncü basamağında, içeriden gelen sesleri dinlemeye başladım. Kapı gıcırtıyla açıldı. Zaten kötürüm olan Babaannem bana bakıyordu, ben eteğime. “Melek gel yanıma kızım.” dedi. “Babaanne ben ıslatmadım.” dedim. Eteğime baktı, gülümsedi. “Gel kızım.” dedi. Sesi titriyordu. Gözleri biraz yaşlılıktan biraz da adını sonradan koyabildiğim duygusallıktan buğulu buğulu bakıyordu. Sevgisini gösteren bir kadın değildi. Yapılması gerekeni sert bir ifade ile anlatır, olmazsa sesini yükseltir, o da olmazsa cezalandırırdı. Peki, bu kadar sert bir kadının bana bu bakışı neydi? Yaklaştım, yanına oturdum. Başımı sevdi ve anlatmaya başladı; “Bak kızım, şimdi Dedenle bir yere gideceksiniz. Burası senin gibi çocuklarla dolu büyük bir yer. Orada öğretmenlerin de var. Senin istediğin yemekleri yapacak annelerin, seninle oynayacak arkadaşların olacak.” Babaannemin söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. Suyu üstüme döktüm diye kızmadı ya önemli olan oydu. Sonuçta Dedemle gezmeye gidecektim.
Babaannem elime çamaşır dolu bir poşet verdi. Nedenini sorduğumda, “Bunlar yanında dursun lâzım olacak kızım.” dedi. Gözünden yaş aktığını gördüm. Eliyle sildi, “Toz kaçtı.” dedi. Sonra hiç yapmadığı bir şey yaptı… Bana sarıldı… Bende sarıldım Babaanneme. Sonra Dedemin eline yapıştım, “Hadi gidelim.” dedim.
. . .
Kocaman bir bina, çocuk sesleri ortalığı çınlatıyor. Dedem; “Git oyna kızım, çok koşup terleme sonra üşütüp hasta olursun.” dedi. Hem git diyordu, hem de elimi sımsıkı tutuyordu. Yüzüne baktım. Dedem benim yüzüme bakmıyordu. Bir kız gelip elimden tuttu. Onunla diğer çocukların yanına gittik. Çeşit çeşit oyunlar oynadık. Burada ne kadar çok çocuk var! Yakan top, ara sıçanı, saklambaç… Daha birçok yeni oyunlar öğrenmiştim. Bir oyundan diğerine geçiyor, sürekli oynuyorduk. Saatin nasıl geçtiğini anlamadım. Hava kararıyordu. Dedemi arıyordum her yerde. Dedem yoktu. Koskoca bahçenin her tarafına bakmıştım. Ah bu Dedem! Neredeydi? Başımı kaldırdım. Kocaman binayı fark ettim. Yüksek ve geniş merdivenlerden Dedemi aramak için yukarı çıkmaya başladım. Oyun oynadığım çocukların merdivenin çeşitli yerlerinde durup bana baktıklarını gördüm. Neşeli değillerdi. Az önce çığlık çığlığa oyun sesleri yükselen bahçeden çıt çıkmıyordu.
Büyük demir kapıdan içeri girdim. Adımlarımı atarken sağ tarafa baktım. Bir oda da dört, beş kişi vardı. El işaretiyle beni yanlarına çağırdılar. “şey” dedim. “Şey, ben Dedemi arıyordum. Biraz oynayacaktım, sonra gidecektik. Onu gördünüz mü? Dedemi…”
Oda buz gibiydi. Üşüdüm. Sonra Babaannemin bana verdiği poşet aklıma geldi. İçinden hırkayı çıkarırken neden hırkayı koyduğunu anlamaya başlıyordum. Aynı anda yanında durduğum kadın bana, burasının Sinop Kız Yetiştirme Yurdu olduğunu ve artık burada kalacağımı; onlara “Anne”, erkek görevlilere “Baba” demem gerektiğini ve uyulması gereken kurallar olduğunu… Bir şeyler anlatıyordu. Onu dinlemek istemiyordum ki ben! Diğer tarafa döndüm; “teyze” dedim. “Dedem beni bırakmaz buralarda. Merak eder şimdi nerede kaldım diye! Beni Dedeme götürsene?” Bir şey demedi. Kafasını öne eğdi. Diğerine, diğerine, bir diğerine sordum… Ve ben hâlâ soruyorum; “Dedem beni neden kız yetiştirme yurduna bıraktı?”
Evet! O ân, tamda o ân, benim adım konmuştu…
Benim adım: ÖKSÜZ!
Üçüncü Sinema Başlıklı Kitabımın içinden
Melek KIRICI
Hiçbir şekilde, kendime olan saygımı olumsuz etkileyecek hiç bir şeyi yapmayacağım. Başkalarının haberi olmasa da ben biliyorum ya yeter.Hayatımı şu temeldeğerler üstüne kurdum öylede devam edeceğim: Kalite, Dürüstlük, Sevgi, Yardımlaşma,Coşku, ve Olumluluk..(Özgürlük ve iç huzur bu duygular üzerinde kurulu)
19 Nisan 2018 Perşembe
Yaşamın boyunca tanıştığın her insanın, aslında bir amaca hizmet ettiğini anlayacaksın. Hayatına girenlerin bazıları, kısa soluklu uğrayışlarla yaşamını hareketlendirirken; bazıları senin vuruş noktaların olacak ve kalbinde ağırlığını bir ömür taşıyacaksın.
İsmi, sayısı belli olmayan bu kalabalık, bizim okulumuz. Sınavlarımız eğitim öncesi yapılıyor, biz sonra öğreniyoruz gerekeni. Sonradan, yavaş yavaş ayırt ediyorsun derslerini nasıl çalışman gerektiğini.
Bu kalabalık bizim öğretmenlerimiz; sınav sorularımızın cevaplarını hazırlıyorlar. Aniden, hayatının bir yerinde hazırlıksız veriliyor kâğıt kalem eline. Cevabı yine tecrübe…Sonrası hep geliyor. Daha bir aşinasın artık duruma. Seçeneklerini oluşturabiliyorsun; çünkü diğer adımını attığın yeri görmeni sağlayacak onlar.
Bazıları da, senin kendini iyi hissetmeni sağlayacak, yanlarında kendini güvende hissedeceksin. Onlar hep yanında diye düşünürken, en erken onları kaybedecek, özleyeceksin.
Kalabalık hikâye dolu, her birininki de başka türlü öyküsü…
O kadar etkileneceksin ki; dışarıdan aldığın eğitim olarak düşüneceksin kendine. Artık sorular ve sınavlar azalacak, kalabalık dağılmaya başlayacak. Başkalarına göç eder gibi, tazeye, yeniye uçar gibi terk edecekler seni.
Yalnızlık, fakülte sınavları; yani diğer yere giciş, ona varış…
Üç gün boyunca hiç konuşmamayı tecrübe edinenleri göreceksin ve sesinin çıkmakta zorlandığını hatta. Sonra izlerken geçmişi anlayacaksın; hatta ışığın seni başka yönlere sürüklediğini göreceksin.
Bir de, birilerinin verdiği karne günün olacak…
İşte tam da burada buluyorsun kendini. Kendi karneni sen düzenliyorsun. Verdiğin sınavların hakkı olan karne elinde. Sonrası mı? Kendini en çok sevdiğin dönem başlıyor. Kalabalığın uğultusundan duyamadığın kuş sesleri, en güzel melodileri fısıldıyor kulağına. Çiçekler, rüzgâr eşliğinde sahnede.
Son dem…
Tam yerinde ve zamanındayım hayatın. Üretim, kazanç, az zaman, çok verim. Yaşlanmasa da ruh, yaş aldıkça daha farklı sınavların geldiğini görüyorum.
Dinlenirken kendimi onlara hazırlıyorum…Ben Melek yazımı sonuna kadar okuyan değerli kişi sana güzel günler diliyorum.
Yazan:Melek Kırıcı
17 Nisan 2018 Salı
16 Nisan 2018 Pazartesi
https://www.facebook.com/Mele%C4%9Fin-Kalemi-636894949797749/
https://www.facebook.com/Mele%C4%9Fin-Kalemi-636894949797749/
15 Nisan 2018 Pazar
Yaşamın boyunca tanıştığın her insanın, aslında bir amaca hizmet ettiğini anlayacaksın. Hayatına girenlerin bazıları, kısa soluklu uğrayışlarla yaşamını hareketlendirirken; bazıları senin vuruş noktaların olacak ve kalbinde ağırlığını bir ömür taşıyacaksın.
İsmi, sayısı belli olmayan bu kalabalık, bizim okulumuz. Sınavlarımız eğitim öncesi yapılıyor, biz sonra öğreniyoruz gerekeni. Sonradan, yavaş yavaş ayırt ediyorsun derslerini nasıl çalışman gerektiğini.
Bu kalabalık bizim öğretmenlerimiz; sınav sorularımızın cevaplarını hazırlıyorlar. Aniden, hayatının bir yerinde hazırlıksız veriliyor kâğıt kalem eline. Cevabı yine tecrübe…
Sonrası hep geliyor. Daha bir aşinasın artık duruma. Seçeneklerini oluşturabiliyorsun; çünkü diğer adımını attığın yeri görmeni sağlayacak onlar.
Bazıları da, senin kendini iyi hissetmeni sağlayacak, yanlarında kendini güvende hissedeceksin. Onlar hep yanında diye düşünürken, en erken onları kaybedecek, özleyeceksin.
Kalabalık hikâye dolu, her birininki de başka türlü öyküsü…
O kadar etkileneceksin ki; dışarıdan aldığın eğitim olarak düşüneceksin kendine. Artık sorular ve sınavlar azalacak, kalabalık dağılmaya başlayacak. Başkalarına göç eder gibi, tazeye, yeniye uçar gibi terk edecekler seni.
Yalnızlık, fakülte sınavları; yani diğer yere giciş, ona varış…
Üç gün boyunca hiç konuşmamayı tecrübe edinenleri göreceksin ve sesinin çıkmakta zorlandığını hatta. Sonra izlerken geçmişi anlayacaksın; hatta ışığın seni başka yönlere sürüklediğini göreceksin.
Bir de, birilerinin verdiği karne günün olacak…
İşte tam da burada buluyorsun kendini. Kendi karneni sen düzenliyorsun. Verdiğin sınavların hakkı olan karne elinde. Sonrası mı? Kendini en çok sevdiğin dönem başlıyor. Kalabalığın uğultusundan duyamadığın kuş sesleri, en güzel melodileri fısıldıyor kulağına. Çiçekler, rüzgâr eşliğinde sahnede.
Son dem…
Tam yerinde ve zamanındayım hayatın. Üretim, kazanç, az zaman, çok verim. Yaşlanmasa da ruh, yaş aldıkça daha farklı sınavların geldiğini görüyorum.
Dinlenirken kendimi onlara hazırlıyorum…Ben Melekyazımı sonuna kadar okuyan değerli kişi sana güzel günler diliyorum.
12 Nisan 2018 Perşembe
11 Nisan 2018 Çarşamba
9 Nisan 2018 Pazartesi
Senin en güzel halin: Saf, basit ve samimi, yani olduğun gibi Bize sadece yaşamak kalıyor. Yapabileceğimiz tek şey hayata ve onun getirdiklerine "Evet" demektirRolümüzü kader belirler. Rolü nasıl oynayacağımız ise hayatımızdır. Sıradan bir iş yapacağımıza rolümüzü "OSCAR" almak için oynamalıyız.Hayat, bizim yönettiğimiz bir gösteri değil, Allah'ın takdirinin tecellisidir. Bize düşen sahneye çıkıp repliklerimizi okumaktır.Bu anda ne oluyorsa, olması gerekendir. Tam zamanında yaşar, tam zamanında ölürüz. Ne bir saat erken, ne de bir saat geçSöylediğimiz "Olmalı" "Olsaydı" "Olmasaydı" ..Bunlar sadece bir gürültüdür. Hayatta tek bir gerçek vardır: Olan. Şimdi olmakta olan.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)